Tag Archives: ş dergi

‘Aha size son atım’

Ne yalan söyleyeyim, esaslı söyleşiydi ‘zorunluluktan editör’ Barış Çetinkol ile Ğ için gerçekleştirdiğim Ş Dergi söyleşisi. Orada şu cümleyi kurmuştu: Modernizmi eleştirerek yeni bir modern ortaya atmıyoruz. İşte buydu bütün mesele. Ş Dergi‘yi yayımlayan ekip Sonat‘ı da çıkarıyor işte ve yeni sayısı gelmiş Ankara’ya. Sonat‘ın yeni sayısı, Sonat-A’da Aras Keser, Ayşegül Bulut, Barış Çetinkol, Denge Esentürk, Emine Bayraktar, Melis Çalışkan, Nazmi Cihan Beken, Nihan Aydın, Liman Mehmetcihat, Uğur Eymirli Sonat‘ın bu sayısında. [Barış Çetinkol ile gerçekleştirmiş olduğum söyleşi burada.] [http://esit.ege.edu.tr/] – M. Fatih Kutan.

Yorum bırakın

Filed under .

Ş Dergi söyleşisi.

Söyleşen: M. Fatih Kutan
Yumuşak Ge, Sayı 5, Ocak-Şubat 2010

Ş dergisi, Ege Üniversitesi Şiir Topluluğu [eşit] tarafından yayınlanıyor. Kurumsuzluklarından şiir deneylerine, ‘aydınlanma’dan ‘yeni bir modern’ olmadıklarına kadar meselelerimizi eşit adına ‘zorunluluktan’ editör Barış Çetinkol ile konuştuk. Burada kalıyor şimdilik: ‘İnsan daha ne yapabilir?’

Teoride karın ağrısı çekmeyip eyleme girişiyorsunuz. ‘Derste yeniden yazmak’ projenizle, yüzlerce dergide yayınlanan birçok vasat altı şiirden daha iyi şiirlerin temel bileşimler olmadan da ortaya çıkabileceğini açık etmişsiniz. Ş‘nin işi işaret etmek mi olacak?
Yaptığımız projeler bir deney olarak kendi teorisinin olgunlaştığı yerlerde gerçekleşiyor. Deney kendi teorisini oluşturuyor ya da bir teorik açık yeni bir deneye yol açıyor.

Sorunuzdaki modern birey sürekli sonuç odaklı düşünmekten kendini alamıyor ve hikayenin sonunu arıyor. Oysa hikayenin bir sonu yok. İşaret ederken de bir şiir yazılıyor, yazılırken de bir şiir işaret oluyor.

Eğer bir hamleyi ara evre olarak tanımlarsak süreci modernist bir bağlama indirgeyerek yine başa sarmamız gerekir. Böylece hep bir üst-anlatıya ve hiyerarşik düşünceler evreniyle kendimizi sağlama almak zorunda kalırız. Buna ihtiyacımız yok. Çünkü sürekli ara evrelerden geçiyoruz.

Derste yeniden yazmak şiirin konuşma diliyle kurduğu bağın nasıl olabileceği ile ilgili fazlasıyla güncel bir deneydi. Gerçekleşen deneyler ne bir süreç ne de sonuçtur, hepsini kapsayan ve şiirin dikine girişler yapan bazı boşluklar onlar. Bu nedenle işaret ettiği şeyi gerçekleştiren bir dergi olarak Ş’yi düşünebiliriz. Hem teori hem de pratiğiyle birlikte Ş, kendi yaptığı ortaya koşuyor.

Şiirlerin ortalama estetiğin üstüne çıkması da şiiri teoride ve pratikte aynı anda kapsayan bir yöntemle oluşturduğumuz içindi. Yeniden yazmak projeleri bizim daha önce üstünde durup yayımladığımız bir başlangıcın devamı. Ş’de tamamlanmış haliyle yayımlanan Yeniden Yazmak 1.0 Dada’nın yaptığı kelime karıştırmaya koşut bir projeydi. O düşüncenin salındığı yerde şiir güncel yapıtların ulaştığı noktaları aştı ve karşımıza iyi şiir çıktı.

Söylemek istediğini açık seçik dillendiriyor ama esaslı bir modernizm eleştirisi barındırdığını düşündüğüm için soru olarak sunuyorum: ‘Google ile yeniden yazmak’ projesi tam olarak neyi vuruyor/vurguluyor?
Google şiirleri modernliği kendisiyle vurmaktı bir bakıma. Kurulu şiiri kendi içinden bozmak. Üstelik el değmeden ve onun yeniden okunmasına yol açarak.

Özgürleştirici teknolojinin kontrolden çıktığı noktalarda insandan çok bağlamı zayıflatması bize bir şey gösterdi. Göstergeler dünyasının sabitlenmiş bağlantıları hiç de ağır değildi. Bu nedenle diğer projelerdeki gibi anlam dizgesinin oluşum evrelerine zincir ekleyip çıkarmaya yarayacak araçlara yöneldik. Araçlara verdiğimiz sorular kendi yanıtlarını içinde taşıyordu.

Bilinçli bir metinlerarasılığın bittiği yerde, kendi sözdizimini dayatan fakat ne yaptığını bilmeyen ve önceden kodlanmış bazı motorları çevirerek çalışan çeviri aracı, dilin üstüne katlanan katmanlarını bir anda silkti. Muhtemelen Google şiir yazmak istemez ve bunu bilemezdi.

Google ile yeniden yazmak, google adlı bilgi dizinindeki o makinenin bağlamlı şiirleri nereye kadar çekebileceği ile ilgiliydi. Sezai Karakoç’un bir dizesi “Kendi karısı şişman görmek”le yer değiştiğinde, bugüne kadar yazdıklarımızı da aynı kodlar içinden geçirmek zorunda kalacaktık. Öyle de oldu aslında. Bu nedenle otomatikliğiyle e-şiire aday olan Google’ın çevirdikleri, geleneğin ince uzun tasarlanmış kalıbını yeni bir tünelden geçirmekti.

İç içe geçmiş alanların tek taraflı eleştirileri mümkün değil. Post-modernizm’in salgıladığı sanılan bazı ezici güçler aslında hep vardı. Teknoloji ve bilginin birbirine temas ettiği nokta artık iletişimle açıklanamayacak denli çetrefil bir hal aldı. Görüyoruz ki teknolojinin bu noktası dergilerdekinden daha iyi şiirler yazabiliyor. Peki bir sonraki nokta nedir? İnsan daha ne yapabilir?

Şiir üzerine deney yapıyorsunuz. Müfredata ve kapitalizme karşı tavrınızı, gidişattan ‘rahatsız’ olduğunuzu okuyabiliyorum derginin meseleleri arasında. Fakat aynı ‘aydınlanma’daki bilim bu deneyleri de karartmayacak mı?
Yeniden yapılanmaya gitmiyoruz. Örneğin modernizmi eleştirerek yeni bir modern ortaya atmıyoruz. Ortadaki dağınıklığın dağınıklık olmadığını fark ettiğimiz anda birbirimize gözlükler veriyoruz. Kapitalizm ise genişleyen halkalar halinde hareket ediyor ve durduğunuz anda sizi içine alıp eleştiriyi bertaraf ediyor. Muhtemelen en belirgin karartı bu başka bir şeyin içinde kalmak olurdu.

Eğer yeniden bir “aydınlanma” kurmuyorsanız ve oluşan hızla benzer bir hızda farklı yönlere hareket ediyorsanız kararması zorlaşan bir kimya elde edebilirsiniz. Bu deneylerde pozitivist düz bir bilim algılanıyorsa burada bir hata var. Çünkü biz kesin bilgiye ulaşmıyor, zeminleri birbiriyle tanıştırıyoruz. Aksi takdirde bugün bilimini her türüyle sanayiye ve gösteriye bırakan deneylerle yaptığımız projelerin koşutluğu kurulur ve kararma kendiliğinden olurdu.

Biz üniversitede, bilginin sınıflandırıldığı ve çizgisel bir üst üste binmeyle ilerlediği bir yerde, merkez noktasında daha çıkarken bilgiyi zedelemeye çalışıyoruz. Sonat’ta daha önce tekrar ettiğimiz “kendi kendimize saldırmak” hala geçerli.

Topluluğunuzu tanımama sebep sonat‘ın gidişatı hangi alemde seyredecek?
Sonat “üniversitede şiir”le birlikte devam edecek. Onun alt başlıklarını ve kampüsün içini doldurmayı başardığımız ölçüde de kendini sürdürecek.

Üniversite çatısı altında toparlanmanızla, ‘başına buyrukluğunuz’un çekiştiği veya çeliştiği oluyor mu bazen? Ece Ayhan’ın vergi karnesini yayınlamanızı da soruya zımbalıyorum: Kurumlarla aranız nasıl?
Üniversitelerin özerk yapısı giderek geriliyor. Artık reklamcılar kampüsün içlerine kadar giriyor ve malzemelerini oradan çıkarıp oraya satıyorlar. Biz ise pazarlanamaz ve parçalı bir bellekle çalışıyoruz. Üstelik kurumsal da değiliz, kendi kurumsuzluğumuzu kanıtlıyoruz.

Üniversite süreksizliğin zorunlu olduğu bir yer. Dört beş yılda bir değişimin kendini dayattığı bu devinimin akışında hareket etmek kurumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Burası bir sınırlama alanı değil, hızıyla sahip olduğumuz düşüncelerin paralelleşebildiği bir sosyal teori. Sosyal teori diyoruz, çünkü akademik bağlılıkla sokak düşkünlüğü arasında henüz keşfedilmemiş bir alan var. Buradan ampirik ve rasyonel hamlelere eşit bir yerden bakabilmek ve tanımlı alanlara sığınmamak önemli olan. Biz o alanı arıyoruz.

Üniversitede bir şey yaparken bazen biz de klasik devletle karşı karşıya geliyoruz. Onunla iletişim halindeyiz ve aslında onu olması gerektiği gibi görmeye çalışıyoruz. Üniversite eleştiri pratiğinin ilk çıkması gereken yer. Fakat öyle olmuyor. Bir kurumla birlikte anılmak tek başına kötü olmak için yeterli değildir. Çünkü kötü olan, insanın içine kurumların ve kurumsallaşmanın kaçmasıdır. Bunun hiçbir tedavisi yok.

Ulusa seslenmek istediğiniz başka bir mevzû bahis var mı?
1. Şiirde şiir-dışı ilişkilerin tahakkümü hala sürüyor. Alansızlığın getirdiği atomize oluşun dayattığı şiir-dışı ilişkinin güncel yapıtları etkilediği, şiirin ortaya çıkışında ve değerlenişinde denge kayıpları yaşattığı bir durum hakim. Buna atak yapıp sadece şiir için Ş’de Procenialgel’le açık çağrıda bulunmuştuk. Bunu tekrar ediyoruz. Procenialgel’le şiire ilişkin ortak deneyler yapmak için projeler bekliyoruz.

2. Ege Üniversitesi Şiir Topluluğu (eşit) bir üniversite öğrenci topluluğudur, ama bugün 100’den fazla üniversitede neden böyle bir oluşum olmadığı da tekrar tekrar düşünmemiz gereken bir konudur.

3. Şiir Topluluğu (eşit) homojen bir yapılanma değildir, daha doğrusu bir yapılanma değildir. Süreksizlik içinde görünüp kaybolma estetiğinin kendini taşıyamadığı noktada sistemin üstüne düşeceği ve erimekten çok parçalara ayrılarak yeni yollar bulacak bir şeydir. Tam anlamıyla “şey”.

4. Derslerde şiir yazarak üniversiteleri kurtarabiliriz.

İletişim:
www.esit.ege.edu.tr
esit@mail.ege.edu.tr

Yorum bırakın

Filed under .